İstiklal Caddesi Arap turistlerin istilası altında değildi o zamanlar… Üniversite öğrencileri, hızmalı, mor kafalı tipler, Avrupalı turistler, genç beyaz yakalılar… Hafta sonu ipini koparanlar da katılınca tam bir renk cümbüşü olurdu. ‘Her çeşit insana rastlayabilirsiniz burada’ demişti amcanın biri bir gün İstiklal Caddesi’nde yürürken hep birlikte. Gülmüştük sanki ilk kez görüyormuşuz gibi bize açıklama yapmasına… Ama öyleydi. Bu çeşitlilik çok güzeldi, canlıydı, renkliydi, hareketliydi.
PANO vardı… Balık pazarının orada… Tarihi şarap evi… Ne çok severdik, ne çok giderdik. Birer kadeh şarabımızla birlikte önden peynir tabağımızı söyler, üzerine patates kroket ve kaşar pane… Yeterdi… Belki de paramız bu kadarına yeterdi… Sonra kapandı PANO… Pano kapandı, Viktor Levi kapandı, Şarabi kapandı… Şaşırdık… Üzüldük…
Yıllar geçti. Pano’da o dönem uzun yıllar garsonluk yapmış olan İsmet Bey Özgür Şef restoranlarında şef sommelier oldu, restoran müdürü oldu ama Pano’yu unutamadı. Allem etti, kallem etti, Özgür Şef’i kendine ortak edip Pano’yu tekrar açtı.
İstanbul’a geçtiğimiz günlerde yaptığım seyahatlerin birinde Pano’yu ve İsmet Bey’i ziyaret etme fırsatı buldum. Aynı büyülü atmosfer, paskalya yumurtalı aynı peynir tabağı, gözlerim doldu. Pano 20 yıl öncesi ile aynı Pano. Menüdeki şaşlık, köfte, sucuk gibi damak çatlatan Özgür Şef dokunuşları hariç. Ne diyelim, bundan iyisi, şamda kayısı. Gidilesi, nostaljinin dibine girilesi, Gezenti Anne tavsiyesi. 🙂
TARİHİ PANO ŞARAPHANESİ