Londra’nın yaklaşık 100 km kuzeyinde yer alan Cambridge, ismini Cam Nehri üzerinde kurulan ilk köprüden alıyor. Şehir en çok dünyanın en iyi beş üniversitesinden biri olan Cambridge Üniversitesi ile tanınıyor.
Cambridge’e yıllar sonra çocuklarla tekrar geliyor, tarihi kolej binaları ve bahçelerinde yine yeniden kayboluyoruz. Cambridge’de gezilecek yerleri keşfederken ister istemez rakip üniversite şehri Oxford ile kıyaslama yapıyoruz. Oxford’un Cambridge’e göre çok daha turistik, Cambridge’in oldukça sakin olduğunu gözlemliyoruz.
Peki Oxford varken neden ikinci bir üniversite şehri daha kurulmuş?
11. Yüzyılda dünyanın en eski üniversitesi Oxford kurulduktan bir süre sonra üniversite ve halk arasında büyük çatışmaların yaşanmış, bunun üzerine bir grup akademisyen ve üniversiteli Oxford’u terketmeye karar vermiş. Daha sakin bir yer olan Cambridge’e gelip Oxford’un kurulmasından bir yüzyıl sonra Cam Nehri üzerindeki köprü anlamına gelen Cambridge’de dünyanın en eski 3. Üniversitesini kurmuşlar…
Dönelim gezimize…
Kings College’in hemen yamacındaki King’s Bridge’den geçerek eski şehir merkezine ve şehrin kalbindeki Ely Katedrali’ne ulaşıyoruz. Market Square’de kurulmuş olan açık hava pazarını gezdikten sonra Holy Trinity Church önünde ilk molamızı veriyor, gösteri yapan bisiklet cambazı ağabeyi izliyoruz.
Şehir ve lezzet keşfi bizim gezilerimizde iç içe malum, ilk lezzet molamızı ülkedeki yaygın sushi zincirlerinden Wasabi’de veriyoruz. Biz sushiye ailece bayılıyoruz. Türkiye’de hala lüks sayılsa da, İngiltere’de neredeyse fast food tadında, sanki İngiltere değil Japonya. 🙂 Deniz ürünlerinin hepsinde olduğu gibi sushide de lezzeti belirleyen en önemli faktör tazelik. 15 li nigiri / sushi birlikteliği 6.99 £. Yaklaşık 30 TL. Vurur yüze ifadesi, gerçekten çok taze, çok leziz birtanesi. 🙂
Sushi molası sonrası Trinity Caddesi boyunca ilerliyor, yuvarlak kilisenin önünden dönüp PUNTING yapmak üzere nehir kıyısına iniyoruz. Cambridge’de okuyan gençlerin bizi geniş bir kayıkla Cam Nehri boyunca kayığı sırık desteği ile ittirerek gezdirdikleri okazyona PUNTING deniyor. Cambridgeli gençler gezi boyunca karşımıza çıkan kolejler hakkında tek tek bilgi de veriyor, hem turistlere hizmet ediyor, hem de harçlıklarını çıkarıyorlar. Punting ücreti normalde 20 £ civarı iken sezona göre pazarlık ile kişi başı 10 £ a kadar düşürülebiliyor.
Battaniyelerimize sarılıp kanalı huzur içinde geziyor, ılık rüzgar eşliğinde rehberimizin anlattıklarını dinliyoruz. Yaklaşık 45 dakika süren nehir gezisi sonrası karaya ayak basıyor, bu kez rotamızı Fitzwilliam Müzesi’ne çeviriyoruz. Müze de, içinde sergilenen heykel, tablo ve benzeri sanat eserleri de ihtişamdan yıkılıyor. Giriş ücretsiz. Müzelerle aramız genelde pek iyi olmadığı halde Fitzwilliam’ın aurasından etkileniyoruz.
Müze çıkışında bizi bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur karşılıyor. Hemen karşısındaki LOCH FYNE isimli balık restoranı hızır gibi imdadımıza yetişiyor, son dönemde yediğimiz en lezzetli jumbo karidesli spaghetti ve tereyağ ve sarmısak soslu pisi balığını, üzerine krem karamel ve çikolatalı tartı afiyetle löpletiyoruz.
Çoktan akşam olmuş bile, bisikletlerimizi park ettiğimiz yerden alıp arabamıza ulaşıyoruz. Cambridge ile vedalaşıp evimize doğru yola çıkıyoruz.